KırmızıToprak
 
  Başlangıç
  Forum
  İletişim
  Physics of the Immosible
  Kim Possible
  Translation Tercüme
  Kitap Özetleri
  Hikayeler
  LİDER EKONOMİ
  BİZ JAPONLARI ÇOK SEVİYORUZ
  Çin Altın Rezervi
  Portakallar ve Şehriyeler
  Fordist ve Postfordist dönem
  Toprak
  AFGANİSTAN SAVAŞI
  IRAK SAVAŞI
  KIBRIS VE STATÜKO
  ULUS DEVLET VE KÜRESELLEŞME
  Geyikler ve Trenler
  HİÇ BİR ŞEY KESİN DEĞİL
  ÜÇ ON’DAN BÜYÜKTÜR
  BİLE BİLE LADES
  TÜRKİYE İRAN REKABETİ
  TÜRKLER VE DUYGUSALLIK
  SIRADAKİ BASAMAK
  Batlamyus Zamansalı
  Uzaylı istilası ve dünya birliği
  Bizim devlet fakirden alıp zengine vermekte
  İran’ın Ajanları
  ABD’nin silah satışları ve İslam Dünyası
  Azerbaycan ekonomisi küçüldü
  Avrupa'nın Doğu sınırları
TÜRKİYE İRAN REKABETİ

 

TÜRKİYE İRAN REKABETİ

     Tarihsel olarak Türkiye’nin en büyük rakibi İran’dı. 1402 Yılında Timur Devleti Ankara savaşında Osmanlı’yı yenerek Osmanı içinde 11 yıllık bir fetret devri yaşanmasına neden oldu.  Osmanlı 1473 yılında Otlukbeli savaşında Akkoyunluları 1514 yılında Çaldıran savaşında Safevileri yendi.

Osmanlı-Safevi Savaşları

1533-1536 – 1548-1549 – 1552–1554 1578–1590 – 1603–1618 – 1623–1639 – 1723–1727

Osmanlı-Afşar Savaşları

1730–1732 – 1735–1736 – 1742–1746

Sonraki çatışmalar

1775–1779 – 1821–1823

            1400 yılı ile 1850 yılı arasında 450 yılda İran ile Türkiye arasında ortalama 30 yılda bir 15 adet savaş çıktı. Aslında Osmanlı askeri siyasi ve ekonomik konular  başta olmak üzere birçok açıdan İran’dan üstündü. Roma ve İran arasındaki çatışmalarda çoğu zaman Irak, Kafkasya ve Doğu Anadolu İran’ın kontrolünde kalmıştı. Roma ile İran arasında bir güç dengesi vardı. Ancak Osmanlı İran  üzerinde kesin bir üstünlük kurmuştu. Irak ve Doğu Anadolu Osmanlı kontrolünde ve hatta Kafkasya ve İran’ın Doğusu bile belli zamanlarda Osmanlı kontrolüne geçmişti.

            İran bu baskın Osmanlı gücüne karşı taktiksel avantajlarını kullanarak ayakta kaldı. Osmanlı’nın İstanbul’dan İran sınırına ordu yollaması zaman alan bir süreçti. 1533-1536 yılındaki İran savaşından başlayarak İran Osmanlı karşısısında meydan savaşına çıkmadı. Osmanlı ilerlediği zaman kale savunmaları yapmakta esas ordusunu geri çekmekte eğer Osmanlı İran içlerine ilerlerse tarım arazilerini yakarak su kaynaklarını zarar vererek Osmanlı ilerlemesini yavaşlatmaktaydı. Osmanlı esas ordusunu geri çektiği zaman ise Osmanlı’nın fethettiği yerleri geri almaktaydı.  Bu devridaim bir dönem sürmekte sonunda taraflar barış antlaşması yapmaktaydı. Ancak 30 yıl sonra bu çatışma bir daha başlamaktaydı. 1639 yılında Kasr-ı Şirin antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile belirlenen Türkiye ve Irak’ın İran sınırı değişmeden kaldı. Daha sonraki anlaşmazlıklar hep Kasr-ı Şirin antlaşmasını dayanarak düzenlendi. Çok zaman siyasilerimiz Kasr-ı Şirin Antlaşmasına atıf yaparak Kasr-ı Şirin antlaşmasının imzalanmasından beri İran ile sınırlarımızın değişmediğinden ve İran ile ile neredeyse 400 yıldır barış içinde yaşadığımızdan bahsederlerki bu söylem tümüyle doğru değil. Kasr-ı Şirin antlaşması’ndan sonra Osmanlı ile İran arasında 6 savaş daha yaşandı.

            İran ve Osmanlı arasındaki çatışmalar iki nedenden dolayı sona erdi. Birincisi 1639 yılından sonra yapılan 6 savaşa rağmen her iki tarafta sınırlarda kendi lehine bir değişmeyi sağlayamadı. Bu her iki tarafında bir kazanım elde edemediği çatışmayı sürdürmenin bir anlamı olmadığı herkesin farkına bir gerçekti. Yinede her iki ülkenin bu olgunluğa ulaşması zaman aldı.

            Türkiye ile İran arasındaki çatışmaların durmasındaki ikinci neden ise Rusya ve İngiltere’nin bölgede giderek güç kazanmasıydı. 1858 Yılında İngiltere Hindistan’da Babür devletini yıkarak tam kontrolü sağlamış yine 1859 yılında Rusya Şeyh Şamil’i esir ederek Kafkasya’da tam kontrolü sağlamıştı. İşte bu tarihten itibaren hem Osmanlı hem İran artan bir şekilde İngiliz ve Rus tehdidini hissetmeye başladı. Avrupa’nın sömürgeci imparatorluklar kurmaya başladığı giderek güçlendiği bir dönemde benzer tehditler karşısındaki İran ve Türkiye giderek birbirine daha yaklaştı.

            Nihayetinde 1823 yılından bu yana İran ile bir savaş yaşamadık. 1823 yılı bile çok değerli tarih. Fransa Almanya arasıdaki son savaş 1945 yılında yaşandı. O dönemden bu yana Fransa ile Almanya güç dengesi kuruldu. Bir ekonomik birlik oluştururak yüzyılın en başarılı ekonomik entegrasyonu olan AB’yi kurdular. Yıl 2012 Araplar ile İsrail arasındaki çatışmalar, Pakistan ile Hindistan arasındaki gerginlik, Rusya ile ABD arasındaki soğuk savaş hala sürmekte. Dünyadaki birçok çatışmanın sürdüğü bir dönemde AB’deki barışın ise sadece 65 yıllık bir geçmişi olduğunu gözönünde bulundurarak İran ile Türkiye arasındaki 189 yıllık bir Barış’ın çok değerli olduğunu belirtmek gerekiyor.

            İran ve Türkiye üzerinde yorum yapan batılı analizler ilk olarak şu yorumu yapmakta İran şii, Türkiye Sünni. İran Şii dünyanın liderliğini yapmakta Türkiye Sünni dünyanın liderliğini yapmakta İran ve Türkiye bu yüzden sürekli rekabet halinde. Bu çok eksik ve yanıltıcı bir tanımlama.

            Birinci olarak Türkiye ve İran arasındaki sadece rekabet mesheb ayrılığı ile açıklanamayacak kadar çok derin bir ayrılık. Osmanlı İran’daki Şii devletiyle yaptığı ilk savaş 1514’deki Çaldıran Savaşı. İran’daki Şii bir Devletin iktidara gelmesi 1501 yılında Safevilerin kurulmasında dayanmakta. Ancak bundan öncede Türkiye ile İran arasında savaşlar yaşandı.  Osmanlı 1402 yılında Timur Devleti ile Ankara Savaşı 1473 yılında Akkoyunlu devleti ile Çaldıran savaşı’nı yaptı. Her iki savaştada çatışan taraflar arasında bir mezheb ayrılığı yoktu. Ancak bu bir savaş çıkmasını önlemedi. Daha öncesinde Roma devrinde ise İran ile arasında sürekli savaşlar süregitmekteydi. Yazının başında belirttiğim gibi İran ile Roma bir güç dengesi kurulmuştu. Daha da evvelinde Antik Yunanlılar ile Persler arasında üstünlük mücadelesi olmuş. Ve İskender İran’ı Hindistan’a kadar olan Ortadoğuyu ele geçirerek İran üzerine bir üstünlük kurmuş, Ancak bu dönem uzun sürmemiş kısa dönemde İskender İmparatorluğu dağılmıştı.

            İran ve Türkiye arasında Bazen din ayrılığı vardı. Antik Yunan ile Persler, Roma ile Sasani gibi Bazen Mesheb ayrılığı vardı. Osmanlı ile Sasaniler gibi. Bazen de Mesheb ayrılığı bile yoktu. Timur ile Osmanlı, Akkoyunlu ve Osmanlı gibi.  Ancak dini inanışları ne yönde değişirse değişsin Milattan önce 858 yılında İran’da Medler’in kurulmasından  1823 yılına kadar 2000 yıllık bir dönemde bir şey değişmedi. İran ve Türkiye arasındaki savaşlar. Bu ikibin yıllık dönemin sadece 422 yıllık bir döneminde mesheb ayrılığı vardı. Yapılabilecek en mantıklı yorum şu İran ve Türkiye’de kurulan devletler her zaman bölgesel bir üstünlük içerisindeydi. Bu rekabet sonucunda her iki güçte sık sık karşı karşıya geldi. İran ve Türkiye arasında bir mesheb ayrılığa var ancak bunun ötesinde rekabete yol açan çok daha derin problemler var.

            Örneğin Azerbeycan politikası bu mesheb çatışması tezinin tümüyle çürüdüğü bir alan.Ermenistan’ın Azerbeycan’ın Karabağ bölgesini işgal etmesiyle yaşanan çatışmada Azerbeycan’a en büyük desteği Türkiye verdi.Türkiye Ermenistan’la sınırlarını kapatıp Ermenistan’a ambargo uygulamaya başladı. Hatta Karabağ çatışması sırasında eğer Ermenistan Nahcivan’a girerse savaşa gireceğini açıkladı. Türkiye’nin bu yöndeki söylemi etkili oldu ve savaş Nahcivan’a sıçramadı. Ancak İran uluslarası platformda Azerbeycan’ın haklı olduğunu  dile getirmesine rağmen Ermenistan ile ekonomik ilşkilerini geliştirmekte ve Ermenistan’ı ekonomik yönden desteklemekte. Ermenistan Hırıstiyan, Azerbeycan ise Şii Müslüman. Ancak Şii İran Ermenistan’ı desteklemekte. Hırıstiyan Rusya Ermenistan’ı desteklerken, Hırıstiyan ABD Azerbeycan’ı desteklemekte. Ayrıca Yahudi İsrail ise Azerbeycan’ı desteklemekte. İşte böyle bir ulaslarası bilmece. Bu olayı değil mesheb ayrılığı ile açıklamak Din farklılığı bile bu olguyu açıklamak için yeterli değil.

            Zaman zaman din, mesheb farklılığı çatışma nedeni olmuş olsa bile Ulaslararası ilişkiler ve savaşlar büyük çoğunlukla Ulus devletlerin ve İmparatorlukların çıkar çatışmaları çerçevesinde oluştu. İslam dünyası ise bu durumda bir istisna teşkil etmiyor. Batılı yorumcuların ise İslam dünyası hakkında yorum yaparken sürekli mesheb çatışmasından ve Mesheb farklılıklarından  sözetmesi Batı’nın mesheb çatışmasını Orta çağ karanlığında bırakmasına rağmen İslam dünyasın hala orta çağ karanlığında yaşadığını ifade etmek ve İslam dünyasını aşağılamak için kullanılan bir söylem biçimi olmasının ötesinde bir anlam ifade etmiyor.

            İkinci olarak Türkiye ile İran arasında mesheb ayrılığını rahatlıkla ikinci planda bırakabilecek birçok ortak payda var. İran nufusu’nu %35’luk kısmı Türk. İran ve Türkiye sınırının her iki tarafındaki insanlar farklı mesheblerde bile olsalar aynı etnik kökeni paylaşıyorlar. İşte bu nedenden dolayı İran’da Türkçe çok yaygın ve kullanılan bir dil. Anadolu’ya Türkler İran üzerinden Göç etmişti. 11. Yüzyılda Türkler’in Anadoluya yerleşmesinden itibaren Anadolu’da iki dil çok popülerdi. Arapça ve Farsça. Halk arasında Türkçe yaygın bir şekilde kullanılırken tüm entellektüel Arapça ve Farsça bilirdi. Farsça edebiyat diliydi. Arapça ise dini ilimlerdeki kitapların yazılıp okunduğu dildi. Konya’da yaşayan Mevlana kitaplarını Farsça yazmıştı. Yüzyıllar boyunca bu kitaplar Anadolu’da Farsça olarak okunmuştu. Osmanlı’da entellektüeller Farsça bildiği için bu kitapların tercüme edilmesine bile gerek yoktu. Türkiye ile İran sınırınları arasında ciddi bir dil farklılığı bile yok.  Türkçe ve Farsça Her ikiside ekinliği sınırların çok ötesinde iki dil. Bu farklılık ayrıştırıcı değil bütünleştirici bir etki oluşturmakta. Bunlara neredeyse 400 yıldan bu yana değişmeyen sınırları ve 200 yıldan bu yana yaşanan barış dönemini eklediğimizde Türkiye ve İran’ın sürekli bir bölgesel rekabet ve üstünlük çabası içerisinde olmasına rağmen ortak paydalarının anlaşmazlıklarından çok daha fazla  olduğunu görürüz. 

            Nasılki Almanya ve Fransa, Kanada ve ABD çok güçlü ekonomik  ilişkilere sahip hatta uluslarası politikada bile ortak hareket etmekte ise Türkiye ve İran’da böyle bir potansiyele sahiptir. Ne yazıkki şu an İran ve Türkiye farklı kutuplarda yer alması sadece aradaki rekabeti derinleştirmektedir. İran batı ile arasındaki nükleer anlaşmazlığı çözebilirse ancak o zaman Türkiye ve İran arasındaki ilişkilerde pozitif noktalara odaklanabilir. 

 

 
   
English Blog  
 

Blog

 
43981 ziyaretçi (81331 klik) burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol