KırmızıToprak
 
  Başlangıç
  Forum
  İletişim
  Physics of the Immosible
  Kim Possible
  Translation Tercüme
  Kitap Özetleri
  Hikayeler
  LİDER EKONOMİ
  BİZ JAPONLARI ÇOK SEVİYORUZ
  Çin Altın Rezervi
  Portakallar ve Şehriyeler
  Fordist ve Postfordist dönem
  Toprak
  AFGANİSTAN SAVAŞI
  IRAK SAVAŞI
  KIBRIS VE STATÜKO
  ULUS DEVLET VE KÜRESELLEŞME
  Geyikler ve Trenler
  HİÇ BİR ŞEY KESİN DEĞİL
  ÜÇ ON’DAN BÜYÜKTÜR
  BİLE BİLE LADES
  TÜRKİYE İRAN REKABETİ
  TÜRKLER VE DUYGUSALLIK
  SIRADAKİ BASAMAK
  Batlamyus Zamansalı
  Uzaylı istilası ve dünya birliği
  Bizim devlet fakirden alıp zengine vermekte
  İran’ın Ajanları
  ABD’nin silah satışları ve İslam Dünyası
  Azerbaycan ekonomisi küçüldü
  Avrupa'nın Doğu sınırları
İran’ın Ajanları

İran’ın Ajanları

            İranda Türkiye’nin ajanları yakalanınca Türkiyede bir hayalkırıklığı yaşandı. Türkiye İran’a Ambargo uygulanmasına karşı çıkmış BM’deki oylamada ABD’yi karşısına almayı gözalarak İran lehine oy vermişti. Fakat niçin İran Türkiye’yi düşman olarak görmekte ve Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya çalışmaktaydı?

            Türkiye İran ilişkilerinde yüksek dozda tarihsel bir rekabet vardı. Son birkaç onyılda İran bu rekabette oldukça geride kaldı. En önemli göstergelerden biri olan GSMH’da Türkiye İran’ açık bir fark attı. Türkiye’nin toplam GSMH’si 2011 yılına göre 778,089 dolar iken İran’ın ki 482,445 dolar. Kişi başına Milli gelirde ise Türkiye’nin 10,410 dolar iken İran’ın 6.359 dolar. Türkiye en güçlü 20 ülke olarak gösterilen G20 ye üye alınırken İran dışarıda kaldı. Hatta Suriye’de son aylarda yaşananlardan sonra İran’ın bu bölgede gücünü kaybetmesine neden oldu. Aslında İran 1979 öncesi rekabette Türkiye ile başabaş bir durumda hatta bazı alanlarda Türkiye’nin önündeydi. Peki nasıl oldu da İran Türkiye’nin gerisine düştü?

            Soğuk savaş döneminde İran devrimi öncesinde Türkiye ve İran her ikiside ABD’nin müttefiğiydi. Her ikisi de ABD’den silah alımı yapıyordu. İran petrol gelirleri sayesinde elinde bolca nakit vardı. Türkiye bir uçaktan 10 tane alırken İran 20 tane alıyordu. “Devrim öncesi şah tarafından satın alınan 202 adet "F-14 Tom cat’ler ile dünyanın en güçlü hava kuvvetleri arasında İran 5. sırada yer almıştır.”3 Türkiye İran’la müttefik olmasına rağmen İran’ın Türkiye’den iyi silahlanmasından kaygı duyuyordu. İran İngiliz petrol şirketleri petrolü çıkartmakta, petrol gelirinin çoğu İngiltere’ye akmaktaydı. İran’a kalan pay bile İran’ın Türkiye ile rekabetinde Türkiye’nin önüne geçmesine yeterliydi.

            Ancak İran milliyetçileri bu durumdan memnun değildi.  1951 yılında Musaddık başbakan olarak iktidara gelmiş ve 1952 İran petrollerini millileştirmişti. 19 ağustos 1953 yılında Musaddık’a karşı bir darbe ile Musaddık iktidardan indirilmiş. Ülke yeniden Şah Rıza Pehlevi ve İngiliz müttefiklerinin kontrolüne geçmişti.

            1979 İslam devrimi sürecinde iktidarı kaybeden Rıza Pehlevinin böyle bir sicili vardı. Rıza Pehlevi Humeyni ve İslam devrimi taraftarlarının çok güçlü olduğu için iktidarı kaybetmemişti. İran’daki tüm muhalifler, milliyetçiler farklı bir çok grup Rıza Pehlevi’nin karşısındaydı. Suriye’de yaşananların aksine bu muhalif grupların hepsi Şah’ı devirmek konusunda hemfikirdi. Şah’ın demokratik yollarla iktidara gelmiş Musaddık’ı darbeyle iktardan indirdiğinden Şah’ın halkın tabanındaki desteği kalmamıştı. Ordu Şah’ın yanındaydı. Ancak bu Şah Rıza Pehlevi’yi iktidarda tutmaya yetmedi.

            İran İslam devrimi ABD’yi memnun etmedi. Ayrıca Şah Rıza Pehlevi’nin ABD tarafından kabul edilmesi ve İran’ın ABD’deki mal varlıklarına el konulması üzerine Tahran’daki öğrenciler ABD büyükelçiliğini işgal etmiş ve 90 adet ABD diplomatını rehin tutmuşlardı. Bu sorun 444 gün boyunca çözülememiş ve ABD karizması çizilmişti.

            İran artık ABD için düşman bir devletti. İngiltere’nin petrol imtiyazlarını kaybetmeside cabası. İlk olarak ABD Saddam’ı silahlandırdı ve İran’a saldırmaya teşvik etti.ABD ve Batılıların desteğini arkasına alan Irak İran’a savaş ilan etti.  Savaşın ilk yıllarında İran ordusunun büyük oranda Şah taraftarı olması bir ikilem oluşturmaktaydı. Irak’ı bombalamak için kaldırılan uçaklar Irak’ı bombalamamakta ve uçak pilotu bu durumu başka ülkelere iltica etmek için kullanmaktaydı. İran kendi komutanlarına pilotlarına güvenemiyecek bir durumdaydı. Irak İran savaşı 8 yıl sürdü ve İran çok zorluklarla bu savaşı bitirdi. Irak’ta Saddam Hüseyin bir toprak kazanımı elde edemeyiceğine ikna olunca 1988 yılında İran ile ateşkes imzalandı.

            ABD’nin İran’a baskısı sona ermedi. İran’ın  nükleer teknoloji elde etmesi yönündeki çalışmalarına İran’nın nükleer teknolojiyi kullanarak kısa zamanda nükleer silahada ulaşabileceği endişesiyle karşı çıktı. İran’a amborgo uygulamaya başladı.

            İran’ın çok geniş petrol rezervleri var. Sorun şu ki İran bu kaynaklarını büyük çoğunluğunu çıkartamıyor. Petrol ve doğalgaz sahalarında üretimi arttırmak için yeni yatırımlar yapamıyor. Ürettiği petrol ve doğalgazı pazarlamakta bir çok sorunla karşılaşıyor. İran uygulanan amborgo nedeniyle İran’da bir çok ara maddesi bulunmuyor. İran üretim sahalarında meydana gelen arızaları İran gidermekte zorlanıyor. Hatta kaliteli benzin üretemediği için bu İran’da ciddi bir hava kirliliğine neden oluyor. İran’da resmi işsizlik rakamı %12 ancak bu rakam haftada 1 saat çalışanların işsiz katagorisinden çıkartılmasıyla elde edilmiştir. Bunları çıkarttığımızda işsizlik %25’e yükselmektedir.

            Mahalle maçlarında olur ya bir taraf diğer tarafa fark atmaktadır. Yenilen taraf iyice agresifleşir bolca faul yapmaya başlarlar. Bir hakem de olamadığı için kırmızı kart gösterebilecek birisi yoktur. Yenen taraf gerginlik artmasın diye alttan alır. Tartışmalı posizyonlar hep yenilen tarafın lehine karar kılınır. Hatta bazen durum dengelensin diye yenen taraf adamlarından birini yenilen tarafın takımına verir.

            İran’ın durumu mahelle maçında fark yiyip agresifleşen takımın durumuna benziyor. Uluslarası ilişkilerde uygulanabilecek iki politika vardır.İlki Angajman politikaları. Sorunları  sürekli ilişki ve sürekli müzakere içinde bir diyalog içerisinde problemlerin birlikte aşılmasını sağlamaya çalışmak. Diğer yol ise karşı tarafı potansiyel tehdit olarak görmek ve buna göre kendini hazırlamak. Ambargo uygalayıp karşı tarafı izole etmek ve gerektiğinde askeri müdahelede bulunmak.

            Türkiye İran’a karşı Angajman politikalarını uygulamakta. Bu demek değilki Türkiye ve İran arasında sorun yok. Sadece Türkiye bu sorunların Türkiye karşılıklı müzakere ve iletişim yoluyla çözülmesini istiyor. Denilebilir ki Ahmet Davutoğlu bu politikaları uyguluyor, geldiğimiz noktada İran PKK’ya desteğini sürdürüyor ve Türkiyeyi istikrarsızlaştırmak için onlarca ajan yolluyor. Bunun için bu politika başarısız olmuştur.

            Ancak angajman politikaları doğası gereği kısa vadede başarıya ulaşmaz. Örneğin ABD Çin halk Cumhuriyetine karşı Angajman politikalarını 1971’den bu yana pinpon diplomosisinden başlayarak uygulamaya başlamıştı. Bu politika uygulanmaya başlanmasından bu yana 41 yıl oldu. Ancak Çin hala tek komunist  parti yönetiminde. Ancak iyi yanından bakarsak Çin’de basın hala devlet kontrolünde olmasına rağmen eskisi gibi bir gazete ve bir televizyon kanalı yok. Yüzlerce gazete ve televizyon kanalı var. İnternet sayesinde ise binlerce blogdan özgür fikirler yayılabiliyor. Güçlü bir yerelleşme var. Yerel yönetimlerin gücü arttırıldı. Halk devlet başkanını seçemesse bile yerel yöneticilerini seçebiliyor. Bu çok önemli bir nokta. Türkiye ile karşılaştırırsak biz Valimizi seçemiyoruz. Bizim başımıza merkezden atanıyor.

            Türkiye’nin Angajman politikalarını Ahmet Davutoğlu ile tanışmadı. Bu politakalar ilk olarak 1980’lerde Turgut Özal ile uygulamaya kondu. Ziyaret ettiği ülkelere yanında bir uçak dolusu işadamı ile gitti. Arada ki sorunlara ikinci plana bırakarak bir çok ticaret anlaşması imzaladı. Yunanistan’a karşı tek taraflı vizeleri kaldırdı. Türkiye’yi kabuğundan çıkardı. Türkiye’nin çevresindeki herkesi düşman olarak gören algısını değiştirmeye başladı. 1997 ile 2002 yılları arası dışişleri bakanlığı yapan İsmail Cem’de bu politikaları sürdürdü. Abdullah Öcalan’ın yakalanması öncesinde Yunanistan PKK’ya açık destek vermekteydi. Abdullah Öcalan’ın Yunanistan devleti tarafından korunmaya çalışılması, Abdullah Öcalan’ın Kenya Yunanistan konsolosluğundan ABD tarafından yakalanması ve Türkiye’ye teslim edilmesi sonrasında Yunanistan Terör örgütünü destekleyen bir durumdaydı.Yunanistan’ın uluslarası imajı büyük yara aldı. İsmail Cem bu durumu fırsata çevirdi. Yunanistan dışişleri bakanı George Papandreou’na mektup yolladı. Sonrasında karşılıklı birçok anlaşma imzalayıp Yunanistan ile Türkiye ilişkilerinin normalleşmesinde önemli bir adım attı. Yine Dışişleri  Bakanımız Ahmet Davutoğlu 2010’deki Yunanistan’da yaşanan kriz sonrasında bu durumu ilişkileri geliştirmek için fırsat olarak kullandı. Yunanistan ile aramızdaki kıta sahanlığı ve Kıbrıs sorunu hala çözülmüş değil. Angajman politikaları sayesinde 1996’da Kardak krizinde savaşın eşiğine geldiğimiz Yunanistan ile anlaşmazlıklara rağmen daha pozitif daha yapıcı ilişkilerimiz var.

            Türkiye ABD’nin itirazlarına rağmen Suriye karşısında angajman politikalarını uygulamaktaydı. Ahmet Davutoğlu 9 Ağustos 2011’de Esad ile son görüşmesinden sonra Türkiye zamanla Angajman politikalarından müdaheleci politikaları uygulamaya geçti. Türkiye muhaliflere desteğini dereceli olarak arttırdı. İran ise Esad rejimini destekliyor. Türkiye ve İran’ın Suriye üzerinde bir yıldan buyana devam eden bir soğuk  savaş var. 18 Temmuz 2012’de Şam’daki 3 general’in öldüğü patlama dengeleri değiştirdi. Artık tüm yorumcular Esad’ın  devrileceği konusanda hemfikir. Ve İran Türkiye’ye karşı verdiği bu soğuk savaşıda kaybetmekte.

            İran’ın Suriye’den farkı Suriye’de tek Parti hatta tek adam yönetimi var iken İran’da sürekli seçimler olmakta yönetim, politikalar zamanla değişmekte. Antidemokratik bir şekilde bazı muhaliflerin adaylığı engellenmekte. Ancak en azından seçmenler var olan adaylardan birini seçme özgürlüğüne sahip. Elbette Türkiye’nin uyguladığı angajman politikalarının bir sınırı var. Suriye’de bu sınır aşıldığı zaman Türkiye angajman politikalarını uygulamayı bırakıp müdaheleci politikalar uygulamaya başladı. İran’ın şuan dış müdaheleye açık zayıf bir durumu var.  Ancak Türkiye İran’a karşı müdaheleci politikalar uygulamaya başlarsa İsrail ile aynı çizgide yer alma riski var.Diyelim ki İsrail’in gerçekten İran’a müdahele etmeye niyeti var.  Eğer Türkiye İsrail ile ortak bir şekilde hareket edip İran’a müdahele etse hem İran ile hem de İslam dünyası ile ilişkilerimizi onyıllarca düzelemeyecek bir şekilde yaralamış oluruz. İsrail’in de denklemin içinde olması durumu  karmaşıklaştırmakta.

            Ahmet Davutoğlu’nun anlatımına göre Türkiye hızla büyüyen bir üretim sektörü var. Türkiye bu sektörün ihtiyaçlarını karşılamak için yeni pazarlara açılmaya ihtiyacı var. Türkiye bu yönden bakarak İran’a ambargolara karşı çıktı. Ambargolar esas olarak İran ile eskiden var olan ticari ilişkileri yasaklamamakta ancak yeni ticari ilişkilerin kurulmasına izin vermemekteydi. Tabi bu durum İran ile ekonomik ilişkilerini geliştirmek isteyen Türkiye için kabul edilebilir bir durum değildi. Nükleer enerji açısından ise İran sivil nükleer teknoloji elde etmek istediğini söylüyor. Türkiye İran’ın bu arzusunu destekliyor. Çünkü Türkiye’de ilerleyen yıllarda sivil nükleer teknoloji elde etmek istiyor. Eğer şimdi belli kısıtlamalar getirilirek İran’ın Nükleer teknolojiye ulaşması engellenirse, ilerde aynı kısıtlamalar Türkiye’nin nükleer teknolojiye ulaşmasını engellemek için kullanılabilir. Ancak Batı İran sivil nükleer teknolojiyi elde edince duracağına inanmıyor. Sivil nükleer teknolojiyi elde ettikten sonra bunu basamak yapıp nükleer bomba yapacağını söylüyor.  Taraflar arasında birbirine güvensizlik hakim. Eğer her iki taraftan tam yetkili iki kişi bir masaya otursa bu gerginliği sonlandırabilecek bir anlaşma imzalayabilir.

            Belki de sorun şu ki taraflar anlaşmak istemiyor. Tarihçi Paul Kennedy Sovyetler Birliği’nin yıkılmasına neden olarak yaptığı yüksek askeri harcamaları göstermekte. ABD SSCB ile bir silahlanma rekabetine girerek bu yönde SSCB’yi tahrik etti. ABD büyük bir nükleer stok oluşturdu. SSCB’de buna karşılık bir nükleer stok oluşturdu.En son ABD Rusya’nın Nükleer füzelerini uzayda vurabilecek Yıldız savaşları projesini başlattı. Ancak Rusya zaten askeri harcamalara büyük pay ayırmakta diğer ekonomik problemleri ihmal etmekteydi. Böyle büyük bir projeyi finanse edebilecek ekonomik güce sahip değildi. Ve soğuk savaşı bitirecek adımı attı. 19 kasım 1990 yılında karşılıklı konvansiyonel kuvvetlerin azaltılmasını sağlayan AKKA anlaşmasını imzaladı.   İran 33 yıldan bu yana devam eden ABD baskıyla zaten oldukça zayıfladı. 1979  devriminden öncesi İran Dünyanın 5.ci İslam dünyasının en iyi uçak filosuna sahipti. Şu an ise İslam dünyasından üç ülke G20 üyesi olarak kabul edildi. Türkiye, Endenozya ve Suudi Arabistan. İran bunlardan birisi değil. Batılılar İran’a bir rejim değişikliği yada ciddi bir politika değişikliği yapana kadar baskı yapmayı sürdürecekler.  Asıl hedef İran’ı zayıflatmak olduğundan İran’la batı arasındaki kriz önümüzdeki onyıllar boyunca sürebilir. İran  ne İsrail ne ABD tarafından bir askeri müdahele yapılmayacak ancak ambargolar arttırılarak uygulanmaya devam edecek.

            Müdaheleci politikalar oldukça maliyetli politikalardır. O ülkeye komşu ülkelere en yüksek maliyeti yükler. Türkiye Suriye’de ciddi bir halk ayaklanması  olduğundan krizin birkaç yıldan fazla sürmeyeceğini tahmin etti. Bu maliyeti Türk ekonomisi kaldırabilirdi. Son aylarda yaşananlar Türkiye’nin bu tahmininin doğru olduğu ortaya çıkardı. Artık Esad rejiminin ömrü bir birkaç ay olduğu tahmin ediliyor. Batı’nın İran politikası sadece İran’ı zayıflatmak üzere . İran’da ise muhalifler bile birçok farklı kesim İran’ın nükleer teknoloji elde etmesini desteklemektedir. İran’da bir iktidar değişikliği olsa bile İran Nükleer politikasını değiştirmeyecektir. Tarafların konumları olayın kısa zamanda çözülemeyeceğini göstermektedir.

            Türkiye’nin İran politikası büyük oranda Batı’nın İran politikasıyla bağlantılıdır. BM’de aleyhte oy kullansak bile BM’de çıkan amborgo kararına uymak zorundayız. Kürecik Radar Üssü’nü kurarak İran üzerine baskı uygulamaktayız. İşte bu yüzden zaten Türkiye İran’a karşı Angajman Politikalarını tümüyle değil kısmen uygulayabilmaktedir.  Türkiye İran’a karşı uyguladığı angajman politikalarını değiştirip tümüyle müdaheleci politikalar uygulamaya başlasa bile önümüzdeki onyıllarda herhangi bir sonuç alamayacak buna ek olarak ekonomisine çok ciddi bir yük daha yüklemiş olacaktır. Bu aşamada Türkiye’nin Angajman politikalarını sürdürmesi daha mantıklı bir seçimdir.

 

1- http://www.youtube.com/watch?v=C__yKnXO_WM

2- http://www.sinbad.nu/darbeler%206%20a.htm

3- http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ran_devrimi

5- http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=iran+rehine+krizi

6- http://en.wikipedia.org/wiki/Iran

7-http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_countries_by_GNI_(nominal,_Atlas_method)_per_capita

8- http://tarihdersnotlari.blogcu.com/abd-cin-iliskileri-pin-pon-diplomasisi/5082250

9- http://www.ulusalkanal.com.tr/samda-3-general-olduruldu-bir-arap-bir-hiristiyan-bir-turk-makale,311.html

10- http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/akka

11- Physics of the Future Michıo Kaku

12- http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%BCrecik_Radar_%C3%9Css%C3%BC

 
   
English Blog  
 

Blog

 
43978 ziyaretçi (81319 klik) burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol