KırmızıToprak
 
  Başlangıç
  Forum
  İletişim
  Physics of the Immosible
  Kim Possible
  Translation Tercüme
  Kitap Özetleri
  Hikayeler
  LİDER EKONOMİ
  BİZ JAPONLARI ÇOK SEVİYORUZ
  Çin Altın Rezervi
  Portakallar ve Şehriyeler
  Fordist ve Postfordist dönem
  Toprak
  AFGANİSTAN SAVAŞI
  IRAK SAVAŞI
  KIBRIS VE STATÜKO
  ULUS DEVLET VE KÜRESELLEŞME
  Geyikler ve Trenler
  HİÇ BİR ŞEY KESİN DEĞİL
  ÜÇ ON’DAN BÜYÜKTÜR
  BİLE BİLE LADES
  TÜRKİYE İRAN REKABETİ
  TÜRKLER VE DUYGUSALLIK
  SIRADAKİ BASAMAK
  Batlamyus Zamansalı
  Uzaylı istilası ve dünya birliği
  Bizim devlet fakirden alıp zengine vermekte
  İran’ın Ajanları
  ABD’nin silah satışları ve İslam Dünyası
  Azerbaycan ekonomisi küçüldü
  Avrupa'nın Doğu sınırları
Fordist ve Postfordist dönem
Fordist ve Post fordist dönem
            Fordist dönem 1900 ile 1973 yılları arasında sürmüştür. Üretim hattı sistemi ile her işçi tek bir işe odaklanmış verimlilik yükselmiş ve çok büyük miktarlarda seri üretim yapıllmıştır. Bu dönemde hammedde fiyatları çok düşüktür, ve üretim hattı sistemi sayesinde daha önce hayal bile edilemeyen miktarlarda seri üretim yapılabilmiştir. Tek sorun müşteri bulabilmektir. Henry Ford bu sorunu çözebilmek için işçilere talep ettiklerinin çok üstünde maaş ödemiştir ve işçilerin ürettikleri malzemeleri satın alabilecek ekonomik güce sahip olmalarını sağlamıştır.Bu dönemde sanayileşmiş başlıca ülkeler İngiltere, Fransa , İtalya, Almanya,ABD,Rusya ve Japomya’dır.
            Postfordist dönem 1973 ile 2000 yılı arası dönemdir. 1973’de yaşanan petrol krizi ile hammedde fiyatları hızlı bir şekilde yükselmiştir. ABD, Batı Avrupa ve Japonya yeni döneme kısa sürede uyum sağlamıştır. Ürün çeşitliliğini arttırdılar, tasarıma önem verdiler ve özellikle lüks tüketici kitlesine yoğunlaştılar. Aynı zamanda Batı bloğu petrol üreten ülkelerle çok ciddi ticari ilişkilere sahipti. Ve bu ülkelere sattığı malların fiyatlarını arttırdı Böylece petrol fiyatları artışından doğan kendi aleyhine oluşan negatif durumu kısa sürede dengeledi. Bu dönemde petrol üreten ülkelerin gelirleri çok ciddi miktarda arttı. Ancak Batı Bloğu’da bu dönemden zararlı çıkmadı. Çünkü sürece çok kısa sürede uyum sağladı. Petrol akışında ciddi bir problem olmadığı sürece petrol fiyatlarındaki bir yükselme batı bloğu için ciddi bir sorun değildi. Çünkü Batı Bloğu bu durumu dengeleyebilecek enstrümanlara sahipti.
            Sanayileşmiş ülkelerde petrol krizinden en fazla negatif yönde etkilenen kesim vasıfsız işçiler oldu. Fordist dönemde talep ettiklerinden çok fazla ücret ödenen vasıfsız işçilere ihtiyaç hem makinalaşma nedeniyle hemde üretim hattı sisteminden makinalaşmaya geçilmesi nedeniyel çok büyük miktarda azaldı. Bireyler bazında yeni döneme uyum sağlayabilenler gelirlerini arttırmayı başardı. Ancak uyum sağlayamayanlar için durum hiçte iyi değil. Günümüzde ABD’de Wall Mart’ta çalışan bir işçi 1900’lü yıllarda Ford fabrikasında çalışan vasıfsız işçinin kazandığından daha az kazanıyor.
            Türkiye petrol krizinden çok daha derin etkilendi. Batı bloğunun ülkelerinin aksine Türkiye petrol İhracatçısı ülkelerle çok güçlü ticari ilişkilere sahip değildi. Petrol fiyatlarındaki hızlı yükseliş Türkiye’nin döviz ihtiyaçlarını arttırmıştı. Ancak Türkiye’nin Döviz gelirleri sınırlıydı.
            Türkiye İthal İkameci Sanayileşme modelini uyguluyordu. Bu modelin özü daha önce dışarıdan ettiğimiz malzemeleri içerde üretmektir. Bu planın ilk aşaması dayanıksız tüketim malzemelerinin üretimidir.Bunlar konserve, kağıt ve makarna gibi ürünlerdi. Türkiye 1960 yılına kadar bu aşamayı başarıyla gerçekleştirmiştir. İkinci aşama ise dayanıklı tüketim malzemelerinin üretimidir. Bunlar Mobilya beyaz eşya ve araç gibi ürünlerdi. 1973 krizi geldiği zaman Türkiye ikinci aşamadaydı. 1973 yılında Türkiye Mobilya beyaz eşya ve araç gibi ürünleri üretebilmekteydi. Ancak bunlar oldukça kalitesiz ve pahalıydılar. Bunları ihraç edip döviz geliri elde etmek mümkün değildi. Hatta yurtiçinde bile bu ürünler gümrük duvarlarının koruması ile yurtiçi pazarlarını koruması mümkün oluyordu. Türkiye bazı tarım ürünleri ve hammadde ürünlerinin ihraçından elde ettiği döviz ile bir miktar bulabildiği dış borçla bu sanayi yatırımlarını sürdürmekteydi. Türkiye’nin idolü Almanya idi. Almanya gibi ağır sanayi ülkesi olmak istiyordu. Bunun için ikinci aşamayı hızla tamamlayıp üçüncü aşamaya geçmeliydi.
            Ancak 1973 petrol krizi Türkiye’nin tüm planlarını bozdu. Değil büyük sanayi yatırımlarını sürdürmek araçların hareket etmesi için gereken benzini alabilecek dövizi yoktu. 1974 Kıbrıs harekatı için Türkiye’nin ihtiyacı olna petrol’ü Libya Lideri Kaddafi bağışladı. Kıbrıs harekatı sonrasında ABD Türkiye’ye silah ambargosu uyguladı. Bu dönemde Batı ile arası bozulan Türkiye’nin Batı ülkelerinden kredi bukması da zorlaştı.
                1980’lerin sonuna doğru herşey dibe vurdu. Birçok ürün karaborsaya düştü, olanları almak için uzun kuyruklar beklemek gerekiyordu. 1979’da Demirel koalisyon hükümetiyle iktidara geldiği zaman bakanlar toplasında sormuştu. Borcumuz nedir? Harcımız nedir? Bir bakan acı gerçeği söyledi. Borcumuz çoktur. Harcımız yoktur. Hatta MB’na yazılan 5 centlik bir çek döviz yokluğundan ödenmemişti. Demirel bunun üzerine 5 cente muhtaç olduğumuzu söylemişti.
            Olan oldu. Türkiye iyice hedefinden (Ağır Sanayi Ülkesi Olmak)koptu.Dahası bir savaş çıksa Türkiye’nin nin tankına , gemisine, uçağına koyacak benzini yoktu. Türkiye zorunlu olarak önceliklerini değiştirdi. Türkiye’nin birinci önceliği artık ağır sanayi ülkesi olmak değil döviz bulmaktı(Neye malolursa olsun). Türkiye Döviz bulmanın iki yolunu buldu. Birincisi turizm, ikincisi tekstildi. Özellikle Akdeniz ve Ege bölgesine turizm yatırımları için devlet uygun kredi imkanları sağladı. Tekstil sektöründe ise İstanbul parlayan yıldız oldu. Tekstil yatırımlarının büyük çoğunluğu ilk olarak İstanbul’a yapıldı. Sonrasında teşvikler ucuz işçiliğin bol olmasıyla Anadolu’ya yayıldı. Deniz ve güneş turizminin başkenti Antalya, Kültür turizmi ve tekstil sektörünün başkenti İstanbul oldu. Türkiye Postfordist döneme zorda olsa uyum sağladı. Ancak bazı ülkeler daha büyük zorluklar yaşadı. Özellikle Komunist blok ülkeleri.
            Komunist sistem herkese bir ev bir araba ve diğer temel ihtiyaçlarını karşılamak hedefine sahipti. Fordist dönem ise tek tip ürün, üretim hattı ve vasıfsız işçiler yüksek işçi maaşları verme özelliğine sahipti. Fordist dönemin bu özellikleri komunist sistemin hızla gelişmesini sağlayacak ortamı sağladı. SSCB
 ABD’den sadece 4 yıl sonra nükleer silaha sahip oldu. ABD’den önce uzaya çıktı. ABD’den çok daha büyük bir kara ordusuna sahipti. ABD’nin bunu dengeleyebilecek en büyük uçak filosuna ve donanmasına sahipti. Avrupa en kritik cepheydi. Avrupa Komunist blok ve Komunist blok arasında ikiye bölünmüştü ve bu cephede meydana gelecek bir değişiklik tüm dünya dengelerini değiştirecekti. Bu bölgede doğu ve batı bloğu arasında çok uzun bir kara sınırı vardı. Sovyetler birliğinin en güçlü olduğu durum kara savaşıydı. ABD nükleer silahları ile bu dengeyi korumayı hedefliyordu. Eğer Sovyetler birliği bu bölgede bir savaş başlatırsa klasik kara, hava ve deniz güçleri ile bu savaşı kazanması mümkün gözükmediğinden bu savaşı bir nükleer savaşa dönüştürmeye kararlıydı. ABD’nin planı böyle bir savaş başlarsa SSCB’nin 10,000 adet büyük yerleşim birimine ve sanayi bölgesine nükleer bomba atmaktı. SSCB ise bu durumu dengelemek için kendi nükleer stoğunu oluşturmaya başladı. ABD’yi direk vurabilecek kıtalar arası balistik füzeleri geliştirdi. Avrupa’da başlayacak bir kara savaşı kısa zamanda bir nükleer savaşa dönüşecekti. İşte bu gerçek her iki tarafı da bir nükleer stok oluşturmaya yöneltti. Ancak ABD’nin ekonomik bakımdan Sovyetler birliğinden
İki kat güçlü olması bu nükleer silahlanma yarışında ABD’nin Sovyetler Birliğinin önünde gitmesini sağladı.
            İlk gerginlik soğuk savaşın başladığı sırada Berlin’de yaşandı. Berlin Komunist Blok içinde yer alan Doğu Almanya’da yer almasına rağmen şehir Komunist blok ile Kapitalist blok arasında ikiye bölündü. Sovyetler Birliği Belrlin’in tüm kara ulaşımını kestiği zaman gerilim çok yükseldi. Maliyeti çok yüksek olmasına rağmen Batı Blok’u Berlin’e bir hava köprüsü kurdu. Ve bu hava köprüsü ile Batı Berlin’e her türlü ürünü yolladı. Batı Berlin Doğu Blok’u içinde bir ada olarak kalmıştı ve Batı Bloğu bu adayı neye malolursa olsun brakmamakta kararlıydı. Her İki tarafında kararlı duruşu soğuk savaş boyunca demir perdenin hiç değişmemesini sağladı.
            Batı ve Doğu bloğunun en büyük mekanize birlikleri Avrupa’daydı. Eğer bir sıcak savaş çıkacak olsaydı Avrupa’da başlayacaktı. Avrupa’da ise karşılıklı askeri dengenin kurulmuş olması soğuk savaşın iki grup arasında bir sıcak çatışma olmadan bitmesini sağladı.
            Bloklar arasında bir nükleer silahlanma ve Uzay yarışı tüm hızıyla devam ediyordu ve bu ikiside çok maliyetli olan alanlardı. Ancak ekonomik bakımdan güçlü olan bu maliyetleri karşılayıp bu rekabette öne geçebilecekti. İşte o zaman savaş ekonomik savaşa dönüştü. Hangi tarafın ekonomik göstergeleri daha iyi olursa o taraf rekabeti kazanacaktı.
            1973 yılına kadar rekabet kıran kıran sürüyordu. Dengeleri petrol krizi bozdu. Petrol ve tüm hammadde fiyatları yükseldi. Batı bloğu ürün çeşitliliği ve hammadde üreten ülkelerle sahip olduğu güçlü ilişkiler sayesinde onlara sattığı ürünlerin fiyatlarını yükselterek sahip olduğu güçlü konumu korudu. Sovyetler Birliği her ikisinide yapamazdı.
            Hammadde ihracatçısı ülkelerle çok zayıf ticari ilişkilere sahipti bunun ötesinde Komunist ideoloji dışa kapalı bir ekonomik model öngörüyordu. Kendi başına yeterli olmak ilk başta ideal gibi gözüken bir hedefti. Ancak petrol krizi ve sonrasında hiçbir ülkenin böyle bir lüksü kalmamıştı. Her ülkenin ihtiyacı olan hammeddeleri almak için dövize ihtiyacı vardı. Komunist ve dışa kapalı ekonomilerin bir özelliğide dış rekabetten yoksun olduğu için üretilen ürünlerin kalitesi düşük olmaktaydı. İşte bu yüzden Sovyetler ürettiği mamül ürünleri satıp döviz elde imkanına sahip değildi.
            ABD ve SSCB her ikiside çok büyük yeraltı kaynaklarına ve çok geniş tarım arazilerine sahipti. ABD’yi bir adım öne çıkaran özelliği dışa açık bir ekonomi olmasının sayesinde çok kaliteli sanayi ürünü üretiyor bunları ihraç ediyor ve çok büyük miktarda döviz elde ediyordu. Ve bu döviz ile ekonomisinin ihtiyacı olan hammeddeyi uluslarası pazardan rahatlıkla temin ediyordu. İşte bu farklılık ABD ekonomisinin SSCB ekonomisinden iki kat büyük olmasını sağlamıştı.
            Bunun yanında SSCB ile ABD ile askeri bir rekabet içerisindeydi. SSCB ABD ile aynı miktarda askeri harcama yapıyordu. Ancak ABD ekonomisinin iki kat daha büyük olması SSCB için büyük bir zorluktu. SSCB askeri harcamalara oransal olarak ABD’ye göre iki kat pay ayırmakta ve diğer ekonomik sorunları ikinci plana atmaktaydı.
Fordist dönemde geliri arttırmanın yolu üretimi arttırmaktı. Üretim arttıkça şirketin geliri artmakta daha fazla insan istihdam etmekte ekonomi canlanmaktaydı. Ekonomi büyüdükçe talep artmakta talep artınca şirket yeniden üretimi arttırmakta böylece bir kazan kazan döngüsü sürmekteydi.
Postfordist dönemde hammedde fiyatları yükselmiş buna ek olarak toplam talep miktarı doyuma ulaşmıştı. Postfordist dönemde geliri arttırmanın bir yolu vardı. Ürün çeşitliliği. Tasarım ile şirketler yüksek gelir grupları için çok kaliteli ürünler üreterek toplam üretim miktarlarını arttımadan gelirlerini arttırmanın yolunu bulmuşlardı.
SSCB bu yöntemi uygulamadı/uygulayamadı. Çünkü bu yontem Komunist sistemin teorik temeliyle taban tabana zıttı. Farklı gelir gruplarına yönelik farklı ürünler mi? Bütün insanlar eşit değilmiydi? Ve bütün insanlar eşit tüketim hakkına sahip değilmiydi? SSCB bu dönüşümü yapamadığı için Postfordist döneme uyum sağlayamadı. 1960’larda ve 1970’lerde ABD ile başabaş rekabet edebilen SSCB 1973’ten sonra ABD’nin yeni döneme hızla uyum sağlaması ve arayı açmasıyla iyice geride kaldı.
ABD Yıldız savaşları projesini uygulamaya koymasıyla SSCB tüm stratejik avantajlarını kaybedebileceği bir geleceği gördü. ABD ile sürdürdüğü rekabeti sonlandırmanın ve soğuk savaşı bitirmenin yollarını aramaya başladı.
SSCB’nin en büyük kozlarından birisi kıtalar arası nükleer başlıklı füzelerdi. ABD’de aynı teknolojiye sahipti. Bu şu anlama geliyordu. SSCB  90 dakika içerisinde tüm ABD şehirlerini bombalıyabilir ve ABD’yi bir nükleer küle çevirebilir. ABD kendisini korumak için hiçbirşey yapamaz. Çok daha güçlü bir misillemede bulunabilir SSCB’yi bir nükleer küle çevirebilir fakat bu ABD’nin bir nükleer küle çevrilmesini önlemez. İşte bu nedenle ABD SSCB tehdini her zaman ciddiye aldı.
Yıdız savaşları projesi böyle bir tehdidi önlemek için devreye kondu. Projeye göre eğer SSCB kıtalar arası nükleer füzeleri ateşlerse ABD bunları uzaydan daha ABD topraklarına ulaşmadan vuracaktı. Böylece ABD üzerindeki Sovyet tehdidi büyük oranda ortadan kalkacaktı.
SSCB ilk olarak ABD’yi böyle bir projeyi uygulamaktan vazgeçirmeye çalıştı. Ancak ABD kararlıydı. SSCB buna karşı benzer bir projeyi uygulayabilecek ekonomik güce sahip değildi. Zaten çok yüksek olan askeri harcamaları ekonomi üzerinde büyük bir yük oluşturuyordu. Böyle bir durumda SSCB soğuk savaşı bitirmenin kendi ekonomik çıkarları için daha uygun olduğuna karar verdi.
SSCB’nin Post fordist döneme uyum sağlayamaması soğuk savaşı kaybetmesine ve tamamen yıkılmasına neden oldu. Yıldız savaşları projesi ise son noktayı koymuştu.
Çin SSCB’nin yapamadığını yaptı. Ürün çeşitliliğini sağladı, ihracata yönelik üretim yaptı, yabancı yatırıma bir çok kolaylık sağladı. Çin hala tek parti(Komunist Parti) tarafından yönetiliyor. Çin’in birçok ekonomik politikası Komunist teori ile uyuşmuyor. Ancak Çinli yöneticiler bunu umursamıyormuş gibi gözüküyor. Çinliler ekonomi politikalarını reel faydaları gözeterek uygulamaya koyuyorlar. Bu durumu tartışmaya açabiliriz. Çin Komunist bir devletmi? Şu an Çin Komunist Parti tarafından yönetilmesine rağmen birçok kişi bu soruya hayır cevabı verebilir. Benim bakış açıma göre Çinde evrimleşmiş bir komunizm var. Sistem teorisyenlerin öngördüğü ideal komunist sistemden çok farklı. Sistem zaman içerisinde reel ihtiyaçları karşılamak için beklenmedik bir şekilde evrimleşti.
Avrupa’da Slovenya, Polonya, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Letonya, Litvenya AB ve ABD’nin desteği ile kısa zamanda serbest piyasa ekonomisine geçtiler. AB’nin desteği ile ülkelerindeki bazı fabrikaları moodernleştirdiler, AB ile serbest ticaret bölgesi sayesinde birçok yabancı yatırım geldi. NATO kapsamında ABD birçok askeri yatırım yaptı. Sonuç olarak bu ülkeler NATO’ya üye olarak güvenliklerini sağladılar ve AB’ye üye olarak ekonomilerini toparladılar.
Kazakistan, Rusya, Türkmenistan ve Azerbeycan özellikle petrol ve doğalgaz olmak üzere çok büyük yeraltı kaynaklarına sahipler. Petrol ve Doğalgazı ihraç ederek çok büyük döviz kaynağı elde ettiler. Bu taze kaynakla kısa dönemde ekonomileri modern sisteme kısa sürede uyum sağladı.
Bulgaristan ve Romanya AB’ye geçte olsa üye oldu. Ekonomileri diğer AB ülkelerine göre çok zayıf. Bu iki ülkenin ciddi bir yeraltı kayanağı yok sanayileri zayıf. AB’ye üye olunmasından sonra bu iki ülkedeki tek büyük değişiklik serbest dolaşım sayesinde ülke gençlerinin büyük kısmının AB ülkelerine çalışmak için göç etmesiydi. Ancak AB’ye üye olmanın getirdiği birtakım avantajlarda yok değildi. Ve bu iki ülke üçüncü dünya ülkelerinden bir miktar göç aldılar. Böylece gençler diğer AB ülkelerine göç etmesiyle oluşturdukları boşluk kısmen dolduruldu.
Ukrayna ve Gürcistan bu iki ülkeninde önemli bir doğal kaynağı yok. Özellikle Ukrayna’da SSCB döneminden kalma birçok fabrika vardı. Bu yüzden Ukrayna ekonomisi hızla gelişeceği tahmin edilen bir ekonomiydi. Ancak SSCB döneminden kalma fabrikalar kalitesiz ürün üretiyordu. Bu ürünleri uluslararası pazarda satmak mümkün değildi. Ukrayna bu fabrikaları modernleştirecek kaynağada sahip değildi.Birçok fabrika hurda yığınından başka birşey değildi. Kalitesizde olsa silah fabrikaları çalışmaya devam etti. Bu fabrikalardan üçüncü dünya ülkelerine silah satıldı. Ülkeyi büyük bir ekonomik durgunluk kapladı. Ülkede gençlerin büyük bir kısmı başka ülkelerde fırsatlar aramak için ülkeyi terketti. Buda ekonomik durgunluğu daha da arttırdı. Ukrayna ve Gürcistan her ikiside her ikiside kendi başlarına bu ekonomik sorunları çözebilecek bir ekonomik dinamikliğe sahip değiller. Her iki ülkenin AB’ye ve NATO’ya üye olma hedefi var. AB ve NATO’nun desteği ile ekonomik ve güvenlik problemlerini çözebileceklerini umuyorlar.
 
   
English Blog  
 

Blog

 
43979 ziyaretçi (81324 klik) burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol